10 Ekim tarihli Avrupa Parlamentosu Önünde Gerçekleştirilen Basın Açıklaması

Basına ve Kamuoyuna; 10.10.2013, Strazburg

Taksim Gezi Parkı’nda 27 Mayıs 2013 tarihinde başlatılan kaçak inşaat nedeniyle tarihi ve doğal değerimiz olan parkı ve ağaçları tahrip eden hukuksuz ve kaçak uygulamayı durdurabilmek için çabalayanlara uygulanan hukuksuz polis şiddetin ardından; “sağlıklı kentleşme ve yaşanılır kent” talebi, ülkenin milyonlarca yurttaşının daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi talebiyle birleşmiş; GEZİ PARKI ile simgeleşen ve bütün ülkeye yayılan toplumsal bir duyarlılık ortaya çıkmıştır.
Ülkenin her yanında polis şiddetine karşı yükselen barışçıl gösterileri şiddetle bastırma yolunu tercih eden siyasal iktidarın talimatlarıyla, emniyet güçleri tarafından ülkenin her yanında halka karşı acımasız ve hukuksuz bir şiddet uygulanmaya başlanmıştır. Kimyasal ajanlar, plastik mermi ve tazyikli su sıkma araçlarını öldürücü bir biçimde kullanarak meydanlarda toplanan milyonlarca insanın üzerine doğrudan saldırılmış, binaların içine dahi kimyasal gaz bombaları atılmıştır. Bu şiddet nedeniyle yedi gencimiz hayatını kaybetmiş, yaklaşık sekiz binden fazla yurttaş, polisin saldırısı sonucunda yaralanmış, 14 yurttaşımız gözünü yitirmiştir. Dört bine yakın kişi gözaltına alınmış, yüzden fazla kişi tutuklanmıştır. Gözaltına alınan kadınlara karşı yaygın bir biçimde taciz suçları işlenmiştir.
Taksim Gezi sürecinde tüm dünyanın tanık olduğu gibi binlerce yılın uygarlığının izlerinin harmanlandığı ülkemizde halklarımız demokrasi, barış, sevgi ve hoşgörü ile doludur. Şiddeti ve savaşı isteyen ve besleyenler tüm dünyada olduğu gibi küresel egemenlerin işbirlikçisi olan iktidarlardır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere evrensel insan haklarının yoğun ve yaygın biçimde ihlali ve iç hukuktaki tıkanma süreci bizleri konuyu uluslararası platformlara taşımak zorunda bırakmıştır.
Bu nedenle başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere Türk Tabipler Birliği Konseyi, Taksim Dayanışması, İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve ilgili kurumlar tarafından süreç ve polis şiddeti hakkında raporlar hazırlanmış ve bu raporlar Avrupa Konseyi ve parlamentosu bünyesinde ilgili komisyon ve gruplara sunulmuştur.
Ayrıca, uygulanan polis şiddeti ve hak ihlalleriyle ilgili şikâyetlerin soruşturulması sırasında iç hukuk yolları; siyasal iktidarın, emniyet güçlerinin ve yargı kurumlarının engellemeleri sonucunda işlemez hale getirilmiştir. Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz davaları dışında hiçbir polis ifadeye bile çağrılmamış, diğer ölüm ve yaralanmaların failleri dahi tespit edilmemiştir.
27.05.2013 tarihinde demokratik protestolara başlayan yeni siyasal süreçte iç hukuk yolları üç kapsamda etkisiz hale gelmiştir:
1- Genel olarak Türkiye’de hızla artış gösteren insan hakları ve Sözleşme ihlallerine karşın iç hukukta sonuç alma oranı büyük ölçüde (neredeyse yok denecek düzeye) düşmüştür,
2- Polislerin ve diğer kamu görevlilerinin uyguladıkları şiddet, işkence ve kötü muamelelerin konu edildiği soruşturma ve dava süreçlerinde etkili sonuç alma oranı sürekli olarak çok düşük kalmıştır.
3- Özel olarak Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Abdullah Cömert’in öldürülmeleri ile ilgili soruşturma ve dava süreçlerinde iç hukukun işlevsiz hale geldiği kesin bir biçimde açığa çıkmıştır
İç hukuku etkisizleştiren en temel unsur ise siyasi iktidarın polis şiddetini özendirici tavrı ile yargı üzerindeki, şiddetten sorumlu idari yetkilileri ve polisi koruma ve cezasız bırakma yolundaki otoriter baskısıdır.
Bizler yukarıda kısaca açıklanan olgular ve zorunluluklar nedeniyle ilgili davaları, iç hukuk yolları tüketilmeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımak üzere bugün başvurularımızı yapıyoruz.
Gezi Parkı süreci için, ev baskınları, keyfi gözaltı, çıplak arama, zorla parmak izi, kötü muamele, polis fezlekesinden iddianame; taraftar grubundan, üniversite öğrencisinden ve meslek odasından “terör örgütü çıkarma” gibi darbe dönemi yöntemlerine başvurmaları demokrasi ve evrensel insan ve çevre hakları açısından kabul edilemez bir hale gelmiştir. Daha da ileri gidilerek, ülkemizde açıklanan son “demokrasi paketinde” evrensel haklar açısından son derece kritik kararlar alınmış, ifade özgürlüğü ve demokratik taleplerimizi dile getireceğimiz her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü polisin iznine bağlanmıştır.
Bizler toplum olarak öncelikle sorunları, talepleri ve beklentileri algılayan ve çözüm üretmeye dönük adım atan bir yönetim anlayışı yerine, demokratik tepkileri krimalize eden, herkesi suçlu, terörist ilan ederek ülkemizi polisiye güvenlikçi yöntemlerle çözümsüzlüğe doğru götüren çabalardan endişe duymaktayız.
Bu bağlamda dünyadaki herkesi ve öncelikle de ilgili kurumları, bu temel insanlık ve çevre hakkı arayışı mücadelesini, politik ve ekonomik çıkar çatışmaları alanından çıkartmaya, “hukuka, demokrasiye ve insan haklarına” saygı göstermeye ve bu konuda bizlere destek olmaya davet ediyoruz…

TAKSİM DAYANIŞMASI,,
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ,
ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEGİ,
ETHEM SARISÜLÜK AİLESİ VE AVUKATI,
ALİ İSMAİL KORKMAZ AİLESİ VE AVUKATI,
ABDULLAH CÖMERT AİLESİ VE AVUKATI